12 Eylül çocukları anlatıyor: 45 çeşit işkence tespit edildi
12 Eylül askeri darbesinin yıl dönümünde insan hakları arşivi olarak ‘Tarihsel Adalet Hafıza Müzesi’ açılıyor. ‘Bellekmuzesi.org’ adı altında dijital ortamda yer alan müzede, 12 Eylül ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlallerinin yanı sıra Türkiye’de yaşanan toplumsal çabaların tarihine ilişkin bilgiler de yer alıyor. 1960-1991 yılları arasında tanıklıklar, insan hakları ihlalleri ve hukuki çabalar. Örneğin bu ifadelere dayanarak darbe sonrası Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kurulan işkence merkezlerine ilişkin bilgiler de proje kapsamında oluşturuldu. Araştırmayı yürütenlerin çoğunluğunu darbe sırasında tutuklanan, işkence gören veya öldürülen ailelerin çocukları oluşturuyor. 12 Eylül darbesine ilişkin tarihi arşiv çalışması olarak da değerlendirilecek olan çalışmayı proje yöneticileri Hareket Delikanlı ve Aylin Tekiner ile konuştuk.
‘BABAM CEZAEVİNDE OLDUĞUNDA 4 YAŞINDAYIM’
Çalışmayı yürütenler arasında 12 Eylül’de aileleri gözaltına alınan ve işkence görenler de var. Aileleriniz de 12 Eylül’de tutuklandı sanırım?
Eylem Genç Adam: Babam TÖBDER yöneticisi olmakla suçlanıyordu. 12 Eylül öncesi öğretmenler sendikası bir anda yasadışı bir örgüt haline geldi. Babam genel merkez müdürü olmakla suçlandı. Daha sonra Dev-Yol davasına dahil oldu.
Ne kadar süre cezaevinde kaldı?
Eylem Genç Adam: 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Beş buçuk yıl cezaevinde kaldı. Bu nedenle cezaevine giren çocuklardan biri de bendim. Babam içeri girdiğinde dört yaşındaydım. O dönemi yaşayan çocuklarla oluşturduğumuz bir girişim vardı. Yani çocukluğunda bu dönemi yaşamış insanlarla bir araya geldik. Birikim dergisinin 12 Eylül sayısında o dönemi yaşayan çocuklar olarak hatırladıklarımızı yazdık. Mesela hapishane kapısından sonrasını hatırlamıyorum. Babam bir süre Erzurum’daydı. Daha sonra Malatya Cezaevi’ne gitti. Oradan tahliye edildi. O dönemde yaşayan çocukların hepsi farklı yaşadı. Bazılarımız bazı şeyleri mutlaka hatırlar. Diğeri hiçbir şey hatırlamıyor. Bazı insanlar her şeyi, her ayrıntıyı hatırlar.
Aylin Hanım, ailenizde 12 Eylül’de gözaltına alınan var mı?
Aylin Tekiner: 12 Eylül’e kadar geçen süreçte babamı siyasi cinayetlerden birinde kaybettik. Babam Zeki Tekiner 17 Haziran 1980’de Nevşehir’de öldürüldü. Eski CHP milletvekiliydi. Daha sonra cesedi de tarandı. Yaralanmalar oldu. Ve sonra hayatlarımız çok radikal bir şekilde değişti. Ceset taramasının ardından Nevşehir’den ayrılmak zorunda kaldık. 12 Eylül’den üç ay önce oldu. İki yaşındaydım. Hatırlayamıyorum. Yani Hareketle ve bu işi yapanları bir araya getirenlerle aslında bu tarihi yaşadık. Bunu da söylemek hoşuma gidiyor. Biz öncelikle kadın takımıyız. Bir anlamda 12 Eylül’ün bir insanlık tarihi olarak yazılması da beni motive etti. Bu noktada kadınların ifadelerine yer açmak için yoğun çaba harcıyoruz. Kadın tanıklara erkek tanıklar kadar kolay ulaşamıyoruz.
Peki stant fikri nasıl ortaya çıktı? Dijital ortamdan fiziksel ortama taşıdığınız stand Tütün deposunda açılıyor…
Eylem Genç Adam: Stand fikri aslında bu şekilde ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıl 12 Eylül’de Tarihsel Adalet Hafıza Müzesi’nin açılışını yaparken, Moda Sahnesi’nde çok daha küçük, kapsamlı bir sergi gerçekleştirmiştik. Müzenin ana koleksiyonları olan Sözlü Tarih Koleksiyonu, Vaka Dosyaları Koleksiyonu, Hafıza Nesneleri Koleksiyonu ve bunların aslında müzenin dijital ortamında birleştirildiği bir işkence haritası o serginin ana hatlarını oluşturuyordu. Üzerine derlediğimiz küçük bir mikro sergiydi. O günden bu yana Hafıza Müzesi’ndeki koleksiyonların genişletilmesiyle daha geniş bir anlatıma başvurabileceğimizi düşündük. Peki müzeyi dijital ortamdan fiziksel ortama nasıl taşıyabiliriz? Bunu yapmanın yolları neler olabilir? Bunu tartıştık. Sonrasında Aylin ve Sevim’le birlikte stratejiyi oluşturduğumuz, konsepti oluşturduğumuz, küratörlüğünü de üstlendiğimiz bir stant çalışması oldu. Yaklaşık 4-5 aydır bu stand üzerinde yoğun bir şekilde çalışıyoruz ama daha öncesinde de stratejisini düşünüyorduk.
Aylin Tekiner: Öncelikle standın nereye yapılacağına karar verdikten ve başvuru yaptıktan sonra geniş bir yer tarafından kabul edilince kapsamını genişletme ihtiyacı hissettik. Kapsam derken, Eylem’in lansmanda bahsettiği dört koleksiyona bu yıl bir başka koleksiyon olan adalet arayışı koleksiyonunun daha eklenmesini kastediyoruz. Ve bu, günümüzün insan hakları mücadelesinde kapladığı alanı da kapsayan devasa bir koleksiyon.
‘BİZDEN SONRAKİLERE AKTARABİLECEĞİMİZ DERLENMİŞ BİR BİLGİ GRUBUMUZ VAR.’
12 Eylül’ün orada yaşayanlar için yakın bir tarih olduğu düşünülüyor. Ancak aradan kırk yıldan fazla zaman geçti. Çalışmalarınıza bakarken aklıma geldi. Yani 12 Eylül, sinemada ve edebiyatta çok işlendi ama tarihi bir rekor olarak pek işlenmemiş gibi görünüyor. Ve 12 Eylül’ü yirmili, otuzlu yaşlarında yaşayanlar artık yetmiş yaşındadır. Bu tanıklıkların kaydedilmesi konusundaki çalışmanızın değerli olduğunu düşünüyorum.
Eylem Genç Adam: Bu çalışmanın en önemli amaçlarından biri de tüm bu dağınık ve bağımsız çalışmaları bir araya getirmek ve aynı zamanda özgün bilgiler üretmektir. Bu da ne? Bunların başında elbette arşivler geliyor. Az önce bahsettiğimiz vaka belgeleri, hafıza nesneleri gibi arşivler. Varlığını bildiğimiz ancak ulaşmakta zorluk çektiğimiz belge ve bilgilerin yer aldığı arşivler. Ne yazık ki bunlar 1980’den bu yana, hatta daha öncesinden bu yana ne hiçbir yerde toplanabildi ne de kurumlar tarafından derli toplu bir arşiv haline getirildi. Bu nedenle arşive erişimde sorun yaşıyoruz. Başladığımızda bunları bir araya getirmekte zorlanıyorduk ama artık en azından bizden sonrakilere aktarabileceğimiz derli toplu bir bilgi birikimine sahibiz. Öte yandan, örneğin sözlü tarih anlatıları, 1980 öncesinden, hatta çok daha öncesinden, 1968’den 1960’a kadar bireylerin yaşam öykülerinden yola çıkarak, yani derinlemesine görüşmelerle bir araya getirdiğimiz bir süreci kapsıyor. Elbette bunlar özgün içerikler, bunlar bizim kendi çalışmalarımızla ortaya çıkardığımız özgün bilgiler. Elbette tüm bu bilgilerin derlenmesinde bir zorluk var. Bunlar sadece derlenip arşivin bir köşesine konulan şeyler değil.
Analiz ettiğimiz, incelediğimiz, sonuçlar çıkardığımız ve bunlar üzerinde ilişkiler kurduğumuz bir çalışma biçimini ön planda tutuyoruz. Muhtemelen sitenin en benzersiz yönü budur. Yani bilgiyi bir araya getirip orada bırakmakla kalmıyor. Bunlara nasıl bakacağımızı, birlikte nasıl fotoğraf oluşturduğunu, hangi katmanlardan oluştuğunu, bunları nasıl açabileceğimizi bize gösteriyor.
13 BİN KİŞİYE AZAP HARİTASI
Bir arşiv çalışması gibi olacağını düşünüyorum. Mesela siteye girdiğinizde Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış işkence merkezlerini görüyorsunuz. Bu daha önce yapılmamış bir çalışma. Bu kaynaklara nasıl ulaştınız?
Eylem Genç Adam: Azap haritası gerçekten özel bir çalışma. Aslında bunun arkasında bir bilgi tabanı var. Bugün itibarıyla o bilgi tabanında 13 binin üzerinde isim var. Bu isimleri de elimizdeki resmi belgelerden ve dava evraklarından tespit ettik. İşkence gördüğünü tespit ettiğimiz 13 bin isim. Bunları birincil kaynak dediğimiz sözlü tarih anlatılarından ve resmi belgelerden doğruluyor ve o bilgi tabanına kaydediyoruz. Dolayısıyla elimizde ne kadar çok vaka belgesi varsa, o kadar çok ismi doğrulayabiliriz. Bu isimler bir veri tabanında bir araya geliyor ve farklı, inanılmaz bir bilgi yığını ortaya çıkıyor.
İnsanlarla ilgili bilgiler nasıl bir araya geliyor?
Eylem Genç Adam: Yani bir kişi nerede, ne zaman gözaltına alındı, kaç yaşındaydı, hangi suçlardan tutuklandı, anne ve babasının isimleri neydi, ne tür ihlallere maruz kaldı, bu ihlalin başka kategorileri var mı? Kaynağı nedir gibi çok uzun bir bilgiyi filtreliyoruz ve aslında bir anlamda özetini orada görüyorsunuz. Ve bu azap haritası aynı zamanda diğer koleksiyonlardaki diğer bilgileri de bir araya getiriyor. Yani örneğin o kişi Metris Cezaevi’nden bahsederken ya da Metris’te işkence görmüş olarak işaretlendiğinde, başka Metris’lerle ilgili hikayeler var mı, başka dava dosyaları var mı, Metris’in altında başka hafıza nesneleri var mı? Harita bunu ortaya koyuyor.
Aylin Tekiner: Az önce bahsettiğim 12 Eylül çalışmalarına dayanarak devam edeyim. Bilgiye ulaşmanın bu kadar zor olacağını düşünmediğimizi fark ettik. Ancak bildiğimiz bir şey vardı ki, hangi alanda çalışırsanız çalışın, Türkiye’de arşiv sıkıntısı her zaman sıkıntı yaratan bir sorundur. Ancak bu kadar bilginin derlenmemiş olabileceğini hiç düşünmemiştik.
‘BU İNSAN HAKLARI ARŞİVİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN BİR MÜZE’
12 Eylül yakın bir tarih, binlerce insan hâlâ hayatta. Etkinliğin boyutu büyük ve genellikle kolayca erişilebilir gibi mi görünüyor?
Aylin Tekiner: En kolay şekilde ifade edelim: Türkiye’deki polis teşkilatları, isimleri, işkence merkezleri, bunları özellikle teolojik tarihe bakarak birincil doğrulama kaynaklarına dayandırıyoruz. Birçok yerde duyduğumuz ve anlatılan işkence merkezlerini doğruluyoruz. Farklı telaffuzlar var, bunları da ele alıyoruz. Burası aynı zamanda insan hakları arşivi olarak da görülmesi gereken bir müze. Bu nedenle muhatapları kadar failleri de görmeyi, hatta failleri daha görünür kılmayı önemsiyoruz.
Bu nasıl olacak? Faillere gelince, azap verenler nasıl hesaba katılacak? Aklımda kalan tek şey Nokta dergisinde yaşadığı işkenceleri anlatan polis memuru Sedat Caner’in örneği. Peki bunları yapanlar tek tek nasıl bulunacak?
Aylin Tekiner: Seyirciler standa geldiklerinde bunu biraz daha görecekler. Aslında müzenin içeriğinde de bu oldukça görülüyor. Darbe konularının altında bazı kategoriler var. Yani yukarıdan aşağıya doğru bilgiye ulaştıkça oraya kazıdığımız insanlar olacaktır. Bu aynı zamanda askeri hakim de olabilir.
İsimler olacak mı?
Aylin Tekiner:Evet.
Bu konuyla ilgili hukuki sorunlar yaşanacak mı?
Aylin Tekiner: Bu konuda hukuk ekibimiz bunların nasıl kullanılması gerektiğini, kişisel bilgi ve veriler açısından nasıl kullanılacağını elbette tarafımızı göstererek mümkün olduğunca titizlikle açıklıyor. Bunları uzun uzun tartışıyoruz.
12 Eylül’ün sadece bir insan hakları ihlali olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasi hayatını sekteye uğratan bir işlev gördü. Sadece o dönemde yaşayanların değil, sonraki kuşakların da yaşamlarını etkiledi. O zamanlar gençtiniz ama bunun hayatınızı da etkilediğini düşünüyor musunuz?
Eylem Genç Adam: Biz aslında kendimizi bu anlamda gelecek nesil olarak görmüyoruz. Biz darbeden önce doğmuş, darbe sırasında büyümüş, darbenin baskısı altında bu güne gelmiş bir nesiliz. Bizim kendi çalışma alanlarımızda buna bir buçuk kuşak da deniyor. Bir çocuğun bilinciyle büyürsünüz ama onun içinde büyürsünüz. Ekibin kendisi ağırlıklı olarak 12 Eylül’ün hedef aldığı ailelerden gelen hak savunucularından oluşuyor. Bu nedenle bize ve dışarıya uzak bir konu üzerinde çalışmıyoruz. Bildiğimiz, bildiğimizi sandığımız, her gün yeni bilgiler eklediğimiz bir alanda konuşuyor, çalışıyoruz.
‘HERKESİN 12 EYLÜL HİKAYESİ ÇOK FARKLI’
12 Eylül’ü yaşayanlar nasıl hatırlıyor? O gün ne hissettiler?
Eylem Genç Adam: Yani sözlü tarih anlatılarında elbette çokça sorduğumuz bir şey bu. İnsanlar o günü nasıl hatırlıyor? Yani herkesin hikayesi çok farklı. Ama elbette bunun tezahürü bazı yerlerde çok farklı. Elbette İstanbul’da yaşananlarla, Marmaris’te yaşananlar arasında çok büyük farklar var. Bu nedenle sözlü tarih anlatılarını önemsiyoruz.
Aylin Tekiner: Bunu Eylem’in hatırlattığı yerden hatırladım. Toplumsal mücadele tarihine ve darbe sürecine baktığımızda bu alandaki çalışmaların İstanbul ve Ankara merkezli olduğunu görüyoruz. Anadolu’da taşrada sürecin nasıl yaşandığına dair bir belge sunulmadı. Ya da düzgün bir şeyle karşılaşmıyorduk. Burada anlatıcıların memleketlerinde yaşadıklarını öğrendik. Yani 12 Eylül öncesinde neler yaşandı, oradaki örgütsel yapılar, sonrasında yaşananlar, orası nasıl bozuldu, nasıl kesildi, cezaevi süreçleri nasıl yaşandı.
Başka hangi ayrıntılar işleniyor?
Aylin Tekiner: 12 Eylül’de 650 bin kişiye işkence yapıldığı söyleniyor. Biz bu 650 bin gözü harita üzerinde işliyoruz. Bunlarla ilgili istatistikler alıyoruz. Buradaki kadın oranı neydi, çocuk oranı neydi… Ne kadar çok veri alırsak o verileri o kadar iyi filtreleyeceğiz.
‘HUKUK EKİBİ İŞKENCENİN 45 TÜRÜNÜ ORTAYA ÇIKARDI’
Kadınlara yapılan eziyet ve baskıların gündeme gelmesi açısından daha mı az görünüyor?
Eylem Genç Adam: Aslında değil. En azından röportajlardan edindiğim izlenimi söyleyebilirim. Öyle değil. Aslında kadınlar bu konuyu erkeklere göre çok daha kolay konuşuyorlar. İkisi arasında şiddet açısından çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Sadece transfer konusunda farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Her ayrıntıyı bilgi tabanına dahil etmek istememizin nedenlerinden biri de budur. Eziyet diyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. 12 Eylül’den sonra çok fazla eziyet var. Ama haritayı şunun altını çizmek için oluşturduk. Ne tür işkenceler yapıldı? Hukuk grubu şu ana kadar 45 çeşit işkenceyi ortaya çıkardı. Ve bunların altında alt kategoriler var. Yani farklı yerlerde uygulanan onlarca farklı ceza türü var. Dolayısıyla acı çekmek dediğimiz şey evet yaygındır ama aynı zamanda çok çeşitlidir.
Peki bu eziyetleri yapanlar hakkında bir bilgi var mı?
Aylin Tekiner: Dolayısıyla elbette faili işaretlerken bazı kategoriler de gelişti. Bunlardan en belirgini herkesin aklında olan askeri ve siyasi sorumluluklardı. Ama bunun yanında MİT de var, polis de, sivil katılımcılar da var. Yani dün yan komşusuyla arası iyi iken yarın ihbar edebilecek duruma geliyor ya da susuyor ve olan biteni görmüyor.
‘FAİL LİSTESİNDE BUGÜN SİYASETTE OLAN BİRÇOK İSİM VAR’
12 Eylül’ün gerçek anlamda hukuki bir hesabı yoktu. Yani 12 Eylül’de öyle ya da böyle mağdur edilen siyasetçiler daha sonra iktidara geldi. Süleyman Demirel, Ecevit ve hatta Erdoğan… Ama bu hesaplaşmanın yaşanmaması tuhaf değil mi?
Eylem Genç Adam: Bunu toplumun geneli için de söyleyebiliriz. O failler hâlâ bu sistemlerin içindeler ve elbette orada oldukları sürece sorumlu tutulamayacaklar. Dolayısıyla bugün fail listesi olarak değerlendirdiğimiz listede, günümüz milletvekillerinden, muhtemelen çoğu emekli ama hâlâ siyasette olan birçok isim var. Artık bu toplumun geneli için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Suça ortak olmuş bir toplumun bu hatayla yüzleşmesi kolay olmasa gerek. Dolayısıyla bunun aşağıdan yukarıya doğru organize edilebileceğini düşünüyoruz. Yani ancak 12 Eylül’ün hedef aldığı, ezilen, tecavüze uğrayan halkların buna maruz kalması ve mücadele vermesi halinde bir mücadele alanı olarak var olabilir.
Aylin Tekiner: Sadece şunu ekleyeyim. Aslında benim kişisel hikayemde çok önemsediğim bir konu var ki Eylem çok çalışıyor ve onun için çok değerli. Toplumsal, yani kolektif sessizlik. Artık sivil katılım konusuna baktığımızda aslında bu hafıza çalışmalarının topluma ayna tutan yönünü çok önemsiyoruz. Bu da ne? Kimsenin katılımına izin vermeyen ama aslında bunu sessiz kalarak sağlayan bir toplumsal gelenek var. Bu elbette 12 Eylül ile sınırlı değil. Bu ülkenin tarihine baktığımızda bu yerleşik bir gelenek. Bu elbette konumsal ve politik bir şeydir. Devlet bilerek toplumu korkutarak, korkutarak bunu yerleştirdi. Ama bunu topluma anlatma ve gösterme ihtiyacı hissediyoruz. Kendisine biraz daha bakmasını hatırlatmaya, bir gün bunun onun da başına gelebileceğini bir kez daha hatırlatmaya, bu döngünün hiçbirimize iyi gelmeyeceğini göstermeye çalışıyoruz.
Peki sitede buna benzer bir şey olacak mı? Mesela Dev-Yol davasına tıklıyorsunuz, mahkeme tutanakları çıkıyor. Araştırmacılar için kaynak niteliğinde. Tıklıyorsunuz, giriyorsunuz, dava belgesine ulaşıyorsunuz. Belki dışarıdan araştırmacılar için…
Şimdi vaka belgelerinde aşağıdaki prosedürü izliyoruz. Şu anda bu belgelerin yaklaşık 200 adedi fiziki olarak elimizde bulunmaktadır. Bunların 90 tanesinin tamamı dijital olarak mevcuttur. Ancak bunlar bildiğiniz gibi binlerce sayfadan oluşuyor. Yalnızca Dev-Yol davasının Ankara kümesi yedi bin sayfadan oluşuyor. Bu vaka belgelerinin tamamını dijital ortama aktarmıyoruz. Ancak araştırmacılar bizimle iletişime geçip bu vaka belgesinin arkasına bakmayı isteyebilirler. Bunu vakıfta da fiziksel belgelere erişim sağlayacak şekilde yapıyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri öncelikle dava evraklarında çok fazla bilginin bulunması ve bunların çoğunun işkence yoluyla elde edilen bilgiler olmasıdır. Dolayısıyla aslında tüm bu sürece hassas bir gözle bakıyoruz. Bunu çok konuştuk, tartıştık. Dolayısıyla bir çeşit cezaya maruz kalmış bir insandan bu şekilde bahsetmeyi doğru bulmuyoruz.